FERSAH FERSAH UZAĞINDA FERASETİN

Perşembe, Haziran 21 9 Yorum

Rengarenktim ayak bastığımda topraklarına, çocuklar gibi sebepsizce şendim. Vaad üstüne vaadler vardı cebimde, kimseye değil, kendime. İdeallerimi kol çantama sıkıştırmış, hayallerimi valizlere paylaştırmıştım. Artık buralıyız diyordum, kimseye değil, kendime. Günler ne de uzunmuş diyor, mutluluğuma mutluluk ekliyordum. Yazın 19-20 saat oruçlu olmak bile keyif veriyordu. Akşam vaktiyle sabah  vakti arasındaki o koşuşturmaca en lezzetli zaman dilimlerindendi. "Yatsının abdestiyle sabahı kılmak da neymiş, biz ikindinin abdestiyle kılıyoruz sabahı" diye espiri bile yapıyor, hepten buraya alışmış hissediyordum.
Hele hiç tanımadığımız, mescidde eşimle hasbihal eden o iki Rusyalı aileyi gecenin 10 buçuğundan sonra  iftara davet etmenin hazzını, evde daha dogru düzgün tencere, tava yokken, aynı gün mutfak eşyalarını satın alıp, iftar sofrası hazırlayıp, ilk misafirlerimizi böylece ağırlamış olmanın beklenmedik, bol didişmeli, stresli, ama bir o kadar da şimdi düşününce eğlenceli yorgunluğunu bir daha yaşar mıyım bilmem. He bu arada eski komşularımızın o zaman için haklı ihtarlarının sonrasında zıvanadan çıkması ve neticede kimse bizden rahatsız olmasın da varsın iki aylık kiramız yansın diye o pek beğendiğim, ama bana ilk imtihan vesilesi olan evden taşınmamız - ki vukuat hala mahkemede, bakalım paramızı alabilecek miyiz-, bu vesileyle "ev alma, komşu al" hakikatini ve benim ne kadar ferasetsiz olduğumun tekrar yüzüme çarpılmasına şahit olduğum hadiseler aklımda... Uçağa kadar ardına dönüp dönüp bakan ben misali, aklımda... Ah ne heyecanlı, ne maceralı başlamıştık...

  
Her şey ne de çabuk geçti, ne çok şey değişti. Halbuki daha dün gibiydi. İlk karın düşmesiyle birlikte, cıvıldayan renkler bir bir saklandı, siyah ve beyazın tonları sahnede yerlerini aldı. Ve tabi yeşil, hiç sahneden ayrılmadı. Ya da rengarenk renkler dinlenmeye çekildi de siyah, beyaz, yeşil bizi hiç yalnız bırakmadı, cesurca kara kış boyunca her yanımızdaydılar.  O kadar ki, onların cesaretinden cesaret alıp, iki minik yavrucakla, kış, soğuk dert etmeden, Houston, Newyork, Connecticut, Boston yollarında bir ayı geçirip en kısa gündüzlü günlerde Alaska'yı kendi renkleriyle başbaşa bırakma cesaretini göstermiş, neticede "özledim" kelimesini kendimin kulağına söylemiştim. Heyt beh! bunu da dedirttin bana diye de aşkla, şevkle ve annemin yolladığı kırmızı kap'ımla havaalanından renkli bir giriş yapmıştım. Soğuktu ama güzeldi o gece. Geri dönmenin güzelliği... Uzaktan kendine bakabilip, avucunun içinde gibi didikleyip, uzak kalmanın, mahrumiyetin açtığı pencerelerden seyredip, geri dönebilmenin güzelliği vardı o gecede, soğukta, karda... Biz yokken karlar dizboyunu aşmış, gün zar zor 4-5 saat denilecek kadar kısalmış, şehre moose'lar bile inmişti. Moose'lar gelip de sokaktaki kuru ağaçları katır kutur yediğinde, sokakta kedi, köpek ve kuştan ziyade hayvan görmeyen biz ağzı açık onları seyretmemizi, arkadaki odanın penceresinden moose'un boynuzlarıyla karşılaştığımdaki çığlığımı ve o anki korkuyla karışık heyecanımı  hatırladım yine. Sonra sıradan bir şey oldu gerçi moose görmek, güzel bir sıradanlık...

O zamanki heyecanla ve titreyen ellerle bu kadar çekebilmişim, buna da şükür.
 Aslında ferasetten fersah fersah uzak olduğumu, ne yazık ki bunu sıklıkla unuttuğumu, yarın bir gün tekrar bu sayfaları açarsam göreyim de bileyim niyetiyle not düşecektim buraya. "Nereden nereye, gel gör ki bu konuda değişmemişim bir zerre bile" der miyim kendime, yoksa kalbimden geçer mi "hamdolsun var azıcık da olsa bir ilerleme."  Ne bileyim, önyargısızdık çoğunlukla, hatırladığım kadarıyla. Sonradan da gayret ettik bu minvalde olalım diye. Ama özyargısız olmakla, insanları tanımak gerektiğini, Settar ismi hürmetine, bizim de geleceğinden şüphe olunmayan o gün kusurlarımız örtülür ümidiyle, kendimizinkiyle beraber, başkalarının gözümüze değen kusurlarını görmezden gelmeyi, örtmeyi ama aslında örtmekle beraber, kusuru bertaraf etmek için de gayret sarfedebilmek gerektiğini unuttuk. Önyargısız olmayı, ferasetle hadiselere yaklaşmak gerektiğini, settar olmayı, inandığımız gibi hareket etmeyi, yabancılığı, yavaştan soğumayı, ve bilmem daha pek çok üzerimizde taşıyamadığımız hasletleri, her şeyi birbirine karıştırdık. Karman çorman yaptık da her şeyi, sonunu "hikmet"e bağlayıp nefes aldık. Bilmiyorum beni annelik mi bu kadar değiştirdi, yaşadıklarım mı, yaşım mı, kendi başım mı, şaşkınlığım mı... Bir türlü düzelmeyen şaşılığım mı... Koç burcuyum ya, dediğim dedik, aceleci fıtratım mı. Alaska bunu biraz törpüledi sanki. Ah, tabiki burda huyumu suyumu serip, sizi de kara noktalarıma şahit etmeyeceğim. Tek diyeceğim, bak canım cicim, sana hiç bir bedel ödetmeden sunulan o güzellikler var ya, işte onlardan uzaklaştığında aynada göreceğin tek şey bir paçavra. Al o halini nereye yamarsan yama, tutmaz asla. Ve hiç bir şey baki değil, geçen her an gibi. Gün olur, devran döner, yüzüne gülenler de geçer, ardından yüzünü düşürenler de geçer gider. Ötede, ayan beyanken her şey, ve sen de bununla karşı karşıya iken, kafanı kaldırıp da gözlerine bakamayacağın bir hesabın, ötede de utancın olacak bir vukuatın varsa, o gün de gelip ebediyen geçmeden kollarını sıvayıver. Kimi kınadıysan kına, o başına gelmeden göç etmeyeceğini unutma bizahmet. İnsan olmak bir kafa, iki göz, iki kol, iki ayakla dimdik durmak değil, her an kırılabilir hassaslıktaki yumurtaları, nezaketle ama tuğla tuğla üstüne koyar gibi sağlamlıkta vasıflarla gönlünü, dilini, elini, üstünü, başını donatıp da kendini dimdik, dosdoğru ayakta tutabilmektir. Kendi varış çizginde, kozaların kelebeğe dönüşmesinin o ihtişamını seyretmek istiyorsan, o raddeye kadar, en güzel sabırla, itinayla, kısa da olsa emin adımlar atmaya en azından gayret etmek gerekir. İnsanın bi yol hali vardır, bi de yurt hali. Yurduna adım attığında, anavatanının tozuna toprağına karıştığında, yol halinden kalan üst başına göre ağırlanırsın. Ne kadar ihtimam edersen bineğine, yediğine, içtiğine, peşine takıp da beraberinde getirdiklerine öyle muamele görürsün. O dediğim bir paçavraysa halin, girişteki aynada, bakılmaz yollarda bilmem hangi sultanlığı yaptığına. Akça, pakça, ışıl ışıl, ferah feza, oh misler gibi tertemiz, alımlı mı alımlı, allı pullu, ipekten, astarlı bir de ardında yol yol olmuş yolculukta kazandıklarınla girersen yurduna, görürsün ki, vaad edildiği gibi, elinde ikramla seni karşılayan En Güzel'in mübarek tebessümü... Tek diyeceğim buydu, kimseye değil, kendime... Bunu da saklayayım bi cebimde... Fersah fersah uzağındayken ferasetin, bi yerlerde yardımı olur ümidi ve niyetiyle...



9 Yorum:

  • ice tea dedi ki...

    hayirlisi olsun hakkinizda. TR'ye donuyorsunuz galiba yanlis anlamadiysam degilmi ?

  • Demlikalem dedi ki...

    amin sevgili ice tea'cim. Hepimiz icin. Yok, baska bi eyalete tasiniyoruz nasipse.

  • nnbaLo dedi ki...

    rengarenk olalım hep, bunu koruyalım bence :) bir de bende koç burcuyum, sabırsızım günlük hayatta... umarım yeni eyalette sevdirir sana kendini. kolay gelsin...

  • ice tea dedi ki...

    Cin makarnasinin tarifi demlikalem buradan ulasabilirsin.Kolay gelsin.
    www.evcini.com/2005/09/_l_i_i.html

  • New York'tan dedi ki...

    Ben de hayirlisi olsun diyecegim, bir ara bizde de vardi bu dusunce dusunmesi bile zor geldi.

  • Demlikalem dedi ki...

    nnbaLo'cum, ben de oyleyim ya napcaz boyle :( Yaaa ins. Florida da bizi sever :) Cok tesekkurler renkli balo :)

  • Demlikalem dedi ki...

    Tesekkur ederim ice teacim, zahmet oldu sana da, ama yazinca nefis felan diye merak ettim napim :)

  • Demlikalem dedi ki...

    Sagolasin Sevgili Seyma, ins hayirli olur...

  • Deli Anne dedi ki...

    Şimdi... inşaallah okuyorsundur buraları hala.. Ben senin uzun ince bir yoldayım yazını firefoxta görünür şekidle kaydettim. (reader da sorun var bilmem neden) ve sürekli gidip gelip tıklıyorum bloguna.. ama aslında o yazıya hep.. ve zannediyorum ki yeni yazı yok.. dün gece telefonumdan girdim de farkettim.. bu yazı sanki ben.. bir arkadaş demişti de tıpkı benim gibi.. ben birşeyi öngöremiyorum, yaşamam gerek diye.. aynen öyle işte.. feraset dediğimiz şeyden yoksunum ben de çoook çook hem de.. amma velakin seni de sevmekteyim:)

Yorum Gönder

 

©Copyright 2011 Demlikalem | ...