KALDIĞIMIZ YERDEN

Pazartesi, Ocak 5 1 Yorum

Bazen anlamlar karışıyor zihnimde benim, hatta karışıyor değil de yarışıyor diyeyim. Ya hu ne de hızlı geçti beş gün diyesim geldi ama anlık da olsa düşününce geçmek bilmedi sanki günler diyor içimden öteki ses. Önce çocukların sonra goncanın (annem kocaya gonca der) başında şifa duasıyla beklediğim gecelerin ve günlerin akabinde onlar için hamdolsunlar çekiyordum ki ne ara yastık döşek iki gün geçirdim bilemedim. 
Sesim çıkıyor, gözüm açıldı çok şükür derken yine ufaklığın derdinde geçen iki üç geceden sonra bakabildim ki bugün ayın beşiymiş. Günlerden de Pazartesi. Way beh! Yüceliği kadar şükürler hamdler olsun Rabbim'e daha iyiyiz maaile şimdi. Kahve bile yaptım kendime. Aklıma geliyor son bi kaç haftaya dair anlık görüntüler, büyük puntolu harflerle söylenmiş cümleler. Bu aralar daha çok düşünmeye başladım, çocuklar bebekken, iki üç yaşlarının haddini bilmez o delirten zamanları mı daha zordu yoksa şimdiki zamanları mı... Karnını doyurmak, altını temizlemek, bi iki parıltılı çıngıraklı oyuncakla oyalamak daha kolaydı sanki. Büyüdükçe soruları da büyüyor, ruhlarındaki, zihinlerindeki açlık da... Hele şu son aylardaki yorgunluğum... Okullar başlamadan önce yine bi nebze rahattım. Şimdilerde ki muhtemelen kapı açıldı artık, bu böyle devam edecek, haftalarca öncesinden, belirli günlere hazırlanıyorum. Ufaktan ufaktan, neyi niçin yapmıyoruz veya farklı yapıyoruzun tohumlarını atmaya çalışıyorum tertemiz zihilerine ki çalı çırpı doldurmasın rüzgarlar. Fanustan çıkaralı çok oldu bizim çocukları. Sağdan soldan habersiz uğrayan esintilere hazırlamaya çalışıyorum bi manada onları ve kendimi elden geldiğince ve  kendimi de onları da başta Allah'a emanet ederek ve o dilemezse taşıdığım suların buhar olup uçacağını bilerek ve dua ederek... Bu vesileyle ben de sorguluyorum neyi neden yapmadığımı veya neyin mahzurlu olup olmadığını. Onlar mı beni büyütüyor ben mi onları! hakikatine dönüyor her şey bi noktada. Rabbim şaşırtmasın, kalplerimizi kaydırmasın. 
Harun, bi süredir Allah'ın nerde olduğu sorusuna takılmış durumda. Nasıl olduğu her fırsatta soruların arasında. En son Allah'ın annesi yoktura kadar geldik. Dudaklarını büktü hemen, ama Allah üzülür o zaman deyip başka bi konuya atladı, mesele şimdilik orda kaldı. Meral daha sabırlı sanki bi şeylerin henüz zamanının gelmediğini bilir gibi. Ama ısrar da etmeyip söyleneni anlamış gibi duruyor. Farkındayım içten içe işleyiş devam ediyor, bazen alakasız bi yerde he tamam çünkü şu şöyle ya ondan böyle di mi anne deyişlerinden olaylar arasında bağantılar kurmaya çalışmasından anlıyorum onu da. Bazen de gerçekten bilmiyorum nasıl anlatacağımı, diyorum bunu bilmiyorum nasıl anlatılır, ben bi okuyayım, öğrenince size anlatırım. Mesela melekten az çok haberleri var ama şeytanı henüz bilmiyorlar. Kötülükler deyip geçiyoruz onunla ilgili şeylerde. Bunun için biraz daha zaman gerekli galiba, daha bakamadım ona. Allah ile Peygamber Efendimiz'i (sallallahu aleyhi vesellem) artık ayırtedebiliyorlar şükür. Zaten soruları sonrasında değişti normal olarak. Önceden Kabe'ye gidince Allah ve Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) ikisi de bizi orda bekliyorlar, onları görüp gelicez diye düşünüyorlardı herhalde. Şimdilerde gezegenlerden birinde ya da uzayın üstünde yer bulmaya çalışıyor Harun Allah için. Meral biraz daha temkinli, onları da Allah yarattı, O uzaydan da daha büyük deyiveriyor. Bu ara biraz dünyadakilere yoğunlaşalım diye düşündüm. Arıların bal yapışını izledik. Uzun bi begeseldi gerçi de onlar bu filmi sonra yine seyredelim mi dediler. Hay hay, Nahl Suresi'nde bahsediyor Allah arılardan dedim. Onu bize okusana dediler. Hoşuma gitti tabi. Şimdi buna hazırlanmam lazım mesela. Bir de Meral'e etamin nasıl yapılır onu öğreteceğime söz verdim. Aldık delikli bi parça kumaş da nasıl yapılıyordu, önce çizmek mi gerekiyordu, çarpı mı yapıyorduk her şeyi bi googellamam lazım. Şimdi aklıma geldi bak, arılar nasıl bal yapıyorsa öyle işlemeli etamini, belki de bi petek yaparız kumaşın üstüne... Dedim ya, karnını doyurmak, altını temizlemek, bi iki parıltılı çıngıraklı oyuncakla oyalamak daha kolaydı sanki. Ufaklık beni çok şaşırttı geçen gün mesela. Yavaş yavaş korkmam lazım galiba. Dinlenmesi gerektiğini söyleyip tabletiyle oynamasına müsaade etmedim. Beni şöyle ikna etmeye çalıştı; Ama anne tabletimden elif be çalışıcam Allah bana şifa etsin diye. Ben !. Ve verdim tabletini. Benim yaptığım da ayrı bi ünlemlik de, işte... Önce elif beyi açtı sonra oyunlarını... Bizi nasıl da okuyorlar... Geçen okuduğumuz kitapta şöyle bi soru vardı; hiç uyumasaydık ne olurdu? Meral, o zaman gündüz uyurduk dedi. Harun da, uykumuz gelirdi diye cevapladı. Onların durduğu yerden dünya nasıl görünüyor acaba... 
Kim nerde durursa dursun, kim nereden bakarsa baksın, zaman işliyor, takvimler değişiyor, aynalar değişiyor. Velhasıl, yıl oldu 2015. Gaflarım, saçmalamalarım, gevezeliklerim, gereksizliklerim, haddi aşmışlıklarım, çok bilmişliklerim, ukalalıklarım ve densizliklerimle geçen bi yıl daha geride kalmadı da sonraya postalandı. Keşke geride kalabilseydi... Baksana yeni bi tarih eklendi, yenilendi derken çoktan beş gün geçmiş. Kaldığımız yerden devam eden beş gün. Hastalıktan bahsedecektim aslında, o da sonraya kalsın. 
Vesselam...





1 Yorum:

  • Deli Anne dedi ki...

    geçmiş olsun güzel arkadaşım... "Onlar mı beni büyütüyor ben mi onları! hakikatine dönüyor her şey bi noktada. Rabbim şaşırtmasın, kalplerimizi kaydırmasın." amin... ne güzel cümleler gene... bizde de taarruz var bu konuda... Selim kendi içinde düşünerek bir yere koyardı birşeyleri, rahattı benim için... elhamdulillah iyi şeyler düşünür ve doğru yerlere koyardı birçok şeyi.. Kerim çok daha çocuksu... soruları çok, hayalleri çok... daha dün yazmaya çalışıyordum devam edemedim... belki bloga yazarım...

Yorum Gönder

 

©Copyright 2011 Demlikalem | ...