BOYACI, BOY BOY BOYA

Salı, Ocak 27 1 Yorum
Hayatın rutinine yetişme telaşında geçiyor günler. Şükür ve hamd kolkola... 
Bi yer sofrası aldık. Cok sevdim. Aslında yer sofrası değil de ona çevirdik. Burada bi kaç yıl geçirdikten sonra, ister istemez, insan neyi neye dönüştürebileceğini öğreniyor. Hele işin içine çocuklarla ilgili meseleler girince radarlar kat be kat açılıyor, Allah'ın izniyle. Burada yaşadıkça, daha uyanık olmak gerektiğini öğreniyor insan, gerek tavsiyelerle ve daha çok tecrübelerle... Bi de geçtiğimiz yolları çocuklara aktarmak meselesi de var. Kendince baktığın şeylere bi de çocukların boyuna inip bakmak var. 

Bu cümle, hem mecaz hem de değil. Bazen ilgimi çeken bi şeyler konuştuklarında, diz üstü çömelip, boyumu onlarınkine hemen hemen eşit ayarlayıp, durdukları yerden baktıkları yöne bakıyorum. Sanki daha bi anlayabilecekmişim gibi söyledikleri cümlelerin sebebini, ardından ne geleceğini, zihin ve kalp haritalarında neyi nereye koyduklarını. Rabbim çok güzel yaratıyor, çok... Her boyda ayrı güzellikler göze çarpıyor olsa gerek. Onların yaşlarındaki dönemlerimi çok hatırlamıyorum. Annem 'sen de şöyle yapardın, şöyle sorardın' diye anlatıyor da masal gibi geliyor bana. Sanki bi başkasından bahsediyormuş gibi. Şimdi şahit olduklarım daha gerçek gibi ki sonra farkediyorum iki gün öncesi de epey bi gerçekti ya sahi... İnsanlar yaşlanınca genç yaşlardaki hatıralarını unutmaz da, son dönemlere dair unutkanlık yaşayabilir zannediyordum. Yani filmlerde öyledir ya. Alzheimer da olsa gençlik, çocukluk anılarını hatırlayabilir kişi. Geçen güzel bi tevafuk eseri orta-lise döneminden bi arkadaşımla yazıştım. Onun vesilesiyle çoluk çocuğa karışmadığım gençlik dönemlerimi hatta daha da gerisini düşündüm. Bi şeyler hayal meyal zihnime geliyordu, o daldan bu dala atlayan ama netleştiremediğim bi sürü fotoğraf karesi dökülüyordu sanki başımdan. Sanki bi başkasının hayatıydı, birinden duyduğum kısa bi hikayeydi hatırlamaya çalıştığım. Belli ki içinden geçtiğim her an, her anı, acı-tatlı pek çok hatıra, hatırlamaktan mutluluk duyacağım acı-tatlı her ayrıntı zarflanıp, pullanıp bi yere kaldırılmış. Halbuki emanetlere küçüklüğümü anlatmam onların çok hoşlandığı bi şey -her ne kadar hala küçüklüğün eteklerinde dolanıyor olsam da-. Çok heyecanlanıyorlar, gidip babalarına anlatıyorlar bazen o heyecanla. Bazen bana anlatıyorlar sanki onlar oradaymış da şahit olmuşlar gibi. Kendi hikayemin onların dilinden dökülmesi garip bi duygu. Yani güzel bi gariplik. Ne bileyim, değişik bi şey işte. Her zaman aklıma gelmiyor ya... Belki yaşlanabilirsem, o zaman hatırlayabilirsem o günlere dair satırları, o zaman dinleyecek kadar tahammülleri olursa emanetlerin, o vakit sözüm olsun Allah'ın izniyle... Unutursam bu yazıyı okutursunuz bana, anlaştık mı... Şimdilik bol bol anneannenin dilinden, onun gözünden dinleme zamanı hatıraları. Bazen 'ay anne hiç de öyle değildi...' diye başlıyoruz kardeşim de ben de... Muhtemelen çocuklarla o polemiği yaşarken hazırlıklı olmak için eğilip de onların  olduğu yerden bakmaya çalışmam. Ama onun da ayrı bi tadı var!
İşte, orada ya da burada nerede yaşarsak yaşayalım, hayatı bizceye dönüştürüyoruz. Bizce rengine boyuyoruz gözlerini anıların, anın... Ve unutuyoruz belki, Güneş olmasa ne kıymeti kalır neye baktığının... Bu arada tinzeytin.blogspot.com adresinde boyadiklarimizi karaladiklarimizi biriktiriyoruz. Bol bol hatirlayalim diye...
Vesselam... 








1 Yorum:

Yorum Gönder

 

©Copyright 2011 Demlikalem | ...