Su Üstüne Yazı...

Pazar, Haziran 8 2 Yorum
Olur ya hani, dilinize bi iki kelime düşer nağmesiyle beraber, ardından evvel zamanda bi sahneye açarsınız gözlerinizi, başrolünde olduğunuz. Sonra o sahnenin havasından, kokusundan başka bi sayfaya geçmişsiniz bi bakmışsınız. O sayfadan aklınızda dönüp duran kelimelerden bi köprü olmuş bi başka hatıraya. Olur ya hani bazen, o köprü şimdikiyle eski siz arasında dokunmuş bi dantele dönüşmüş, bi bakmışsınız. Bi eskiden, bi yeniden, bi bugünden, bi dünden, bi de hayallerden, umutlardan hasıl, ilmek ilmek... aynen öyle...
Önce dilime "hatırla sevgili o eski günleri çocuklar gibi, efkar kitabedir aşka demde okunur.." diye devam eden şarkı dolanıyor. Kulağımda İncesaz. Yıllardan lise sonlar... Aklıma, Muhyiddin Şekur'un "Su Üstüne Yazı Yazmak" isimli kitabı düşüyor. Gözlerimi, Çemberlitaş'tan Sultanahmet'e doğru, medereselerle koyun koyuna, taş duvarlar arasında, dünyaya bi eşik mesafesinde bi kitapçıda açıyorum. Yanımda Tuğba, hava kapalı, belki de çiseliyor, hani kış kokusu yok ama sonbahar gibi, günler kısa... Rafları tarıyoruz, kitapları eşeliyoruz. Bahsi geçen kitabı görüyorum, çok karizmatik geliyor bana. "Su Üstüne Yazı Yazmak".. way beh! Evirip çeviriyouz kitabı, ikimiz de almaya niyetleniyoruz. Kenara ayırdığımız başka kitaplar da var.. Bunu beraber alalım o zaman diyoruz. Sonra ne olduysa vazgeçiyoruz. Zaten çıkmamız da lazım. Elimizdekilerin ödemeleri için kasaya gidiyoruz. Abi ödemeyi yaptıktan sonra kitapları poşetliyor. En son elinde "Su Üstüne Yazı Yazmak" kitabı. Bize gösterip diğer kitaplarların arasına koyuyor. "Giden bey ödedi, bu da sizin." diyor.  Şaşırıyoruz, bi şey de diyemiyoruz, öylece bakıyoruz. Sonra şaşkınlıkla karışık teşekkür edip, poşetleri alıp eşiğe doğru yöneliyoruz. Afallamış halde Tuğba'ya dönüp diyorum "Aynı filmlerdeki gibi!" Hızla eşiği geçiyor, sağa sola bakınıyoruz, kimi aradığımızı bilmeden. "Bi teşekkür bile edemedik" deyip, ardından "Belki de Hızır'dı" diye başlayan ve dakikalarca komik ya da değil ama gülmeye bahane bulduğumuz liseli muhabbetleri... Onca yıldan sonra, her kim idiyse "Teşekkürler."


Sonra sahnede Medrese Cafe'nin grimsi kubbesi... Fonda Mazlum Çimen'in sesi... "Vefasız çıktın İstanbullum", "Sen Benden Gittin Gideli"... eve her varışta servisten inerken "İyi akşamlar Ayşeeee" diyen Tuba ve Didem... Servisteki cam kenarı... Sabah şekerli börekçi, akşam Florya'da dondurma keyfi... Okula giderken sağ taraf, eve dönerken sol taraftakilerin camı açma hakkı... Cereyanda kalmayalım diye Sabri Amcamız'ın koyduğu kurallardan biri... Allah rahmet eylesin... "Söyleyin ona, kardeşin özler seni..." ezgisini her dinlediğimizde servisin arka takımındaki kardeşime seslenip ezgiyi ona armağan etmem... 
Hala liseliyken zihnim, mırıldanıyorum; "vefasız çıktın İstanbullu..." Sonra hatırlayıp, otuz bir yıllık bi tebessümle devam ediyorum; " ben benden gittim gideli.., vefasız çıktım.., vefasız çıktı bu İstanbullu..." 
 ... 
Nerden dolandı dilime o "hatırla sevgili, o eski günleri çocuklar gibi, efkar kitabedir aşka demde okunur.." ki...Heeh, tamam tamam. Şu sebepten: 

"Bir sıkıntı var içimde sokağın tavanı kadar
İçim sığmıyor içime sokağın tavanı kadar
Ayrılıklar gelir çatar, gözüm ufuklara akar
Desen ki beni ne kadar,
Sokağın tavanı kadar..."
...
Şimdi, "desenki o günleri ne kadar ...?"   Sokağın tavanı kadar...

Elhamdülillahi ala  külli hal... Sokağın tavanı kadar...

Vesselam.. 

2 Yorum:

  • deeptone dedi ki...

    heeeey seni görmek ne güzeeel. :) gelcem yine. moda sahiline benziyo sanki orası :)

  • Demlikalem dedi ki...

    Eywallah... ah ben de nerelere benzetiyorum bu sahili her seferinde...

Yorum Gönder

 

©Copyright 2011 Demlikalem | ...