ÇÜNKİ

Pazartesi, Ağustos 26 7 Yorum
 Bi kaç saatliğine de olsa yalnızdım bugün. Sudan çıkmış balık gibiyim dedim kendime. Geçen haftaki deneme günlerinden sonra bu sabah ilk kez ma-aile okulun yolunu tuttuk. Meral'in okula başlamasından daha farklı hisler içindeydim. Bu sefer ziyadesiyle Harun'a odaklanmıştı zihnim. Daha küçüktü, sanki gitmese de olurdu. Ama ablasına çok özeniyor, o da okula gidicem men de diyip duruyordu, hatta okuluma diyordu. Hem evde benden başka kimle oynacaktı ki. Ablacık mutlu çünkü arkadaşları oldu artık. Aktivitelr de cabası. Parkta tek başına da değildi. Harun da yapabilirdi. Ona da yazıktı. Burda konu komşu, akraba yoktu oynayacak. Zaten oyun saati gibi düşündüm ben. Okul gibi değil. Güzel olurdu güzel. Ablasıyla sınıfları karşı karşıyaydı zaten. Ablası da vardı yakınlarında. Küçükhanım zaviyesinde her şey yolunda görünüyordu -eh olduğu kadar yani- Ablaydı o, abla... Hala iç hesaplaşmam bitmemişken, Vira Bismillah deyip girdik bir yola, ayağımızın tozuyla eve döner dönmez. Hayırlısı...
Harun'un ilk gününde, Meral'inki kadar duygulanmadım, ağlamadım bile. Meral'in ilk günü, onu okuldan alıncaya kadar arabada beklemiş, öylece bırakıp gidememiştim. Komik, araba kontaktayken kliması, radyosu, gps'i açık üstüne bi de telefonum şarjda olduğu halde beklerken güya oturduğum yerden civarı keşfediyordum. Birden her şey kapanınca anladım aküyü kuruttuğumu. Çok şükür sağı solu ayağa kaldırmadan hallettim meseleyi. Bana da ders oldu. Haruncuk karakter olarak da farklı olduğu için herhalde bay bay dedim, Allah'a emanet edip çıktım, eve geldim. Öğretmenim bak diye diye öğretmeninin kolunu tutup peşinden gezinmesi, ona bi şeyler anlatma çabası, öğretmenin her dediğine, anlamadığı her halinden belli olduğu halde kafasını evet anlamında ama garip bi şekilde sallaması, kendi başına buyruk sınıfı keşfetme gayreti çok şirindi ve hep gülümsetti beni. İlk gün de "tenko" (thank you) demeyi öğrendik ya e çok şükür.  Öğretmeniyle tanıştırılırken, görevli hanım Harun'un İngilizce bilmediğini söyledi de eşimle gözgöze geldik gülümseyerek. Demedik Türkçe'yi de yeni söktü zaten. Zira kendi dünyasında Harunca konuşuyordu yorulmadan ya o yeterdi. "Anne men çok sıkıştım (sıkıldım)", "avat (evet)" gibi örneklerin dışında enteresan bi mevzu da Harun'un şive konuşmasıydı ki etrafımızda şiveli konuşan olmadığı halde. Bazen Ege yöresinden, Trakya'dan, bazen Karadeniz'den esintiler duyuyorduk kelimeleri telaffuzunda. Hala da zaman zaman duyuyoruz eskisi kadar sık olmasa da. Hee bir de k'leri "kh" şeklinde Konyalı ağzıyla kullanımı vardı. Bi de biz sahiplenmeyi pek seviyoruz. Mesela kuzenlerimize "Fuukamın (Furkanım'ın), Ayim (Alim) diyoruz her seferinde. Canım benim, hep konuşsan biz de dinlesek seni... 
Ah bi de şu " çünki" leri yok mu... -Haruncum niye ablanı üzdün? veya niye şu şöyle de bu böyle? el-cevap: -Çünki. Nokta. Bu kadar yani bi şeyin sebebi sorulduğunda cevabı. Sadece "Çünki."  He bi de omuzlar kaşlarla aynı anda havaya kalkıp bi iniyor, kollar iki yana, eller yukarı doğru açılıyor. Neden çünki? diye sorunca da " işte" çıkmazına giren bir diyaloğa dönüşüyor konuşmamız.  Ah bi bilsem dünyanda çünki'nün anlamını...  Aklımda kasırgalar koparan, kalbimde volkanlar patlatan, içimi cayır cayır yakan hadiselerin sonuna asılı bir çengel koyunca bakıyorum ki bende de devamı yok. Sadece çünkü... devamı yok, cevabı yok bence kim ne derse desin. Göğe açılan eller var çünkünün ardında, o kadar.  
Bugün ağlamış Haruncuk okulda. Aradıklarında fırladım, arabadan inince picamamla evden çıktığımı farkettim. Geciktiğim her dakika her saniye fazladan bir hıçkırık olacaktı yavrum için, fazladan bir kaç damla gözyaşı. Işıklara takılmadan, hemen saniyesinde yanında olmalıydım.  Sınıfına geldiğimde sarıldık, bağrıma bastım, burdayım annecim dedim. Niye ağladığını sorduğumda, zaten içini sıklıkla çekerek nefes alıyordu ve o tonda "Çünki" deyiverdi sadece. Çünki'ydü çünkü. Onu ağlatan bi çünki'ydi.  Dünyanın bi yerlerinde Çünki'lerinin devamını yazmak için ister kırmızıya boyanan Nil'i, ister okyanusları mürekkep yapsalar da anlamlandıramadığım, benim için her harfi kor ateş olan o  çünküiler sebebiyle ağlayan anneler, göğü ağlatan yavrular geldi aklıma. Bu gidişat nereye, hiç bilmem ben ama ... Kendi öz yavrumun gözünden dokülecek bir damla için duyduğum telaşı, hüznü, insanlık için gecikmiş her duam için de duysam içimde keşke... Aminlerle mühürlenen her cümle akmak üzere olan bi damla yaşı dindirir belki. Sadece dua var tutunduğumuz. 
Neden mi? Çünki... Nokta.  

7 Yorum:

  • Deli Anne dedi ki...

    ay be canım hgiç beklemediğim anda, gülümserken, seninle birlikte endişelenirken birde çünkü yumrusu oturdu boğazıma:(

  • Adsız dedi ki...

    Offf :(

    Zülal

  • Adsız dedi ki...

    Ay özür dilerim boğazım düğümlendi yazınızı okuyunca yoksa size of demedim içim hep daralıyor bu günlerde bir de yazıyı okuyunca .. Yani demek istediğim çok içten yazmışsınız. Teşekkür ederim.

  • NasılAnne dedi ki...

    Olan biteni üzüntüyle izlerken "fe eyne tezhebûn"demekten kendimi alamiyorum ben de :(

  • Demlikalem dedi ki...

    Hepimize oyle olmadi mi Mumine Annem. Beklemedigimiz seyler, beklemedigimiz zamanlar... Allah affetsin.. ve umidimizi bizden ayirmasin. Muhabbetle...

  • Demlikalem dedi ki...

    Est. bana da diyebilirdin Zulal. Allah su kabz zamanlari genisletsin, insaf versin yureklere, vicdanlarimizi temizlesin.

  • Demlikalem dedi ki...

    Allah sonumuzu hayra cikarsin. Umitle duaya devam... Sevgiler.

Yorum Gönder

 

©Copyright 2011 Demlikalem | ...