Her Renkten Bir Ses

Çarşamba, Mart 6 2 Yorum

Bu hafta açtığım 4. tekneden ancak eğri büğrü de olsa en azından kurumaya bırakabildiğim bir kaç kağıt çıktı. Boyalar, kitre garajda artık. Garaj soğuk. Güneşli günlerimiz, ama güneşimiz henüz pek ısıtmıyor. Yazın nemden nefes alamadığım, arabadan eve, evden arabaya koşarak gittiğim günleri düşününce hamdolsun bu halimize. Galiba ben işte böyle havaları seviyorum. Üşüyünce hırkanı omuzlarına atabileceğin ama bir kaç saat öncesinde ince bi gömleğin kafi geldiği havaları. Dengesiz havaları yani, biraz kendim gibi. Kendimi de seviyor muyum, bunu bi düşüneyim... 


Bu hafta açtığım 4. tekneydi bugünkü. İlk üçünde hep kitrede kabahat buldum, döktüm suların hepsini. Sonuncusunu daha dikkatle ve sabırla hazırladım. Boyalara gelince, önce emin olduklarımı kullandım. Sonuç fena değildi yine de istediğim gibi olmadı. Olmayınca olmuyor. Alaska'da bu kadar sorun yaşadığımı hatırlamıyorum. Yok yok, garaj soğuk... Yarına yetiştirmem gereken küçük bi işim var da stresim mi suya geçiyor bilemedim. Ya da son haftalarda yine kafamda dolaşıp duranlar mı tosluyor tekneye çözemedim. Aslında dolandırmadan söyleyeyim, biraz beceriksizim. 
Bi kat  boya atıyorum, sonra diyorum buna şu renk gider, hadi bi kat daha. Problem yok gibi, her şey harika. Peki bi renk daha olsa diyorum ve onu da suya atınca, e azıcık da deseni olsun deyip iyice kendimi kaptırıyorum. Nihayetide kağıdı serip, bekliyorum...
...
Sonrası malum, ya bahtıma çıkanı kurusun diye kenara koyuyorum; ya da tekneden çeker çekmez, bir bakış, sonra çöpe bırakış... 
Az çok, eğri büğrü, hatalı, falanlı fılanlı derken, içime dokundu bi kaç cümle de kapattım tekneyi. Zaten  garaj soğuktu. İçim iyice üşüdü. Bazen gözleriniz uzaklara dalar farkında olmadan, ve bi yerlerden bi kaç cümle seslenir en zayıf anınınızda. Kapılır gidersiniz çok uzun süren, bir kaç saniyelik zaman girdabına. Öyle oldu, içim iyice üşüdü. Keşke demeyi sevmem, ama keşke güneşimiziden birazcık gönderebilsem...
Hımm diyordum ki, ... Aslında ne dediğimi de pek bilmiyorum. Kendimden epey bunalmış bi haldeyim şu aralar. Kendimi dinlemeye de tahammülüm yok. Kulaklarımı kilitledim sessizliğe. Kağıdı tekneye serdim bekliyorum. Neticeyi çerçeveleyip duvara da asabilirim; kağıdı çeker çekmez bi bakarım, "cıks, olmamış" iç sesi eşliğinde çöpe de atabilirim. Sonra da üzülürüm, o kadar zaman, emek, ümit, heyecan, boyalar ki her damlası ne kıymetli... ama çok basit, sonra bi bakış ve çöpe atış... 

(ebru web'den alintidir, uzerine tiklarsaniz resmin ait oldugu siteye yonlendirilirsiniz)

Yine bir düşünce geldi oturdu klavyeme. Tabiri caizse, öyle göz ucuyla bi baktığım, sonra da öylece çöpe attığım ne kadar çok şey vardı. Bazen perde arkası, perdelerin ardında kalırdı. Bazen hayal sahnesinde bana da yer kalmazdı. Ne seyirci olurdum, ne oyuncu. Bi kenara istiflenmiş perde dekoru olsam yanıma kardı. Çünkü, o perdeyle başlar ve biter oyunlar, bu bir kuraldı. Bunu hatırlatan bi ses vardı. Bazen o ses, bi bakışlık ömrü olan boyaların rengine karışırdı. O sesin rengi nerede varsa, çerçevelenmeli değilmiydi. Kalemlerin yazdıklarına renk veren yine o ses değil miydi. Geceyi boyayan, güneşi parlatan ses... Aşk dostunu pervane eden ses. Her renk sesleniyor bir şeyler de, kulağı işitmeyen bir oyuncu ne alkışı duyabilir, ne homurdanışları. O misal bugünlerde hayat bana, kulaklarımı kilitlediğim sözümona sessizliğin renginde...
 Hımm diyordum ki, renklerimiz, renkleriniz... Bi gözkapağınca mesafede... Kızımın bir ara hakkında pek çok konuştuğu renklerin karışımını anımsadım. O vakitler niye duymamışım... "Kırmızıyle sarı karışırsa turuncu olur. Maviyle kırmızı karışırsa mor. Peki sarıyla mavi karışırsa ne olur? Peki beyazla yeşil? Peki siyahla turkuaz? Peki ... ....? ?" diye devam eden konuşmalar... Hayatımızın rengi de öyle ya. Bugün sarı hadiseler, yarına yeşil olur her yer. Bembeyaz yastığa başını koyarken zifiri siyah düşünceler, sabah gözlerini açtığında umut bembeyaz pürnur seni bekler. Bir telefon konuşması griye bular her anı. Bir tebessümün pembeliğinde bulursun ömre bedel tatlığı. Hayatımız rengarenk. Ebru teknelerinin hikayesi gibi; fırçalardan boyalar serpilir suya, renk renk, her damla bir başka ahenk. Kimi suya dokunduğu anda büzülür içine doğru, renk de vermez, ne var ne yok, dibe çöker sessizliğin sesinde. Kimi suya düşer düşmez açıldıkça açılır, diğer renkler çekilir sahneden. Kimi de kararında, şekle şemale girmeye hazır ve nazır. Tek bir harekete amade tüm benliğiyle. Zaman kağıdı serilince üstlerine, renkler değişir, sesler değişir. Kimi çerçevelenir, kimi buruş kırış bir köşede bekletilir, kimi de çöp sepetinde yerini almıştır. Her an emek, her an umut, her an dua, her an aşk, iştiyak, her an rengarenk, her an bir ses, her renk ve ses ayrı bir alem, ayrı bir kapı, hepsi tek bir kapının tokmağı... 
Güzel olsun okuduğunuz ve yazdığınız her renk...
Gecenin rengi çoktan uyku oldu...
Selametle...

2 Yorum:

  • nnbaLo dedi ki...

    bir kaç kez okudum bu yazını... ve bir sürü es geçtiğim şey farkettim...şimdiki rengim mavi sanırım; geçmesini beklediğim bir mavi.

    ebruna bayıldım bu arada. normalde karışık bulurum böyle desenleri ama o kadar ritmik dizilmişler ki bu intizam çok hoşuma gitti.

  • Demlikalem dedi ki...

    Benım de ebru cok hosuma gitti de ah keske ben yapmis olsaydim. Tesekkurler bu arada, not dustum resmin altina.Bu arad insallah guzel bir renge boyanmistir her sey dunyanda :) Sevgiler...

Yorum Gönder

 

©Copyright 2011 Demlikalem | ...