30

Salı, Mart 26 4 Yorum

Bismillah...
Bismillah diyerek kalktım yatağımdan, biraz meraklı, biraz kaygılı, biraz sevinçli, biraz hüzün, içimden de gülüyor gibi sanki kimseye çaktırmamaya  çalışıyor gibi, karmakarışık yani, aşina olduğum bir his sahi.
Aynaya baktım, pek de değişmiş görünmüyordum dünle kıyaslayınca. Aynı boyda, kiloda. Ne saçımın rengi değişmiş ne tenimin ne de gözlerimin... Evi şöyle bir dolaştım anlamsızca. Sabah mahmurluğunu henüz bilmeyen kuzucuklar pıtır pıtır uyanınca, günün penceresi açıldı da güneşi gördüm sanki. Onlara baktım, herhalde bu hisleri bir kere de anne olduğumda yaşamıştım... Kendimi zorlayarak ve de değişim için bir şey yapmadan durarak pek de bi dey değişecekmiş gibi görünmüyordu. Gün dönerken, yirmi dokuz yılın son gününü de beraberinde götürmüştü ya hani, uyanınca tarihler doğduğum günü gösteriyordu ya hani, otuz yıllık bir döngü tamamına ermişti ya. 30 yıl diyorum. 10-20-30 yani... Olan oldu zaten daha ne yapayım ki diye düşünmüyor değildim. Sabah uyandığımda dünyamın nasıl olacağını düşünüyordum ki sahi.. Külkedisi miyim sanki...




Kızıma, bugün benim doğum günüm, dedim, kaç yaşındasın diye sordu. 30 dedim. Başladı saymaya bir yandan da parmaklarıyla göstererek. Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, on, on bir, on iki, on altı... Parmaklar bitti, sayılar hoplayıp zıplamaya başladı, bizimki karıştırdığını anladı, gözleri büyüdü. Çok yani dedi. Evet çok, dedim. Başladık tekrar birden otuza kadar saymaya beraber..Çok uzunmuş dedi bitince. Aslında kısa dedim içimden.. Çok kısa... 70 yaşına da girsem böyle derim herhalde... Ne çok iyi bir insanım, ne çok iyi bir anneyim, ne de eşim. Çok iyi bir abla olduğum da söylenemez belki, ya da çoook hayırlı bir evlat, arkadaş... Herşeye rağmen otuz koca yıldır nefes alıyorum bu göğün altında. Bazen kelimeler donakalır da imdada yetişir inci gibi dizili üç nokta... Öyle bir an şimdiki... Aslında ayın 22'sinde doğmuşum, babam o gün yazmış ajandsının bi köşesine, "22 Mart, Salı" diye. Ama nüfusta 23 yazılmış, sonradan farketmişler. 23.03.1983... Kafiyeye merakım orada başlamıştır belki de. Evet, 23.03.2013 itibariyle resmi olarak, bir gün öncesinde de duygusal olarak otuz olmuş bulunuyorum... Hamdolsun... Hoş bir duygu düşününce. Bu sebepten markette anne kremlerine göz atmalarım. Canım annem, artık gözlerimin altına senin kremlerinden sürebileceğim uyumadan önce. Kendimi daha bi anne gibi hissederim belki de, kim bilir...

Hani beş yıl sonra kendini nerde görmek istersinler veya on yıl sonraki kendini düşünmeler vardır. Sizin de vardır eminim bir zamanlar ya da hala bunların karşılığında kurduğunuz cümleleriniz. Benim o vakitler  söylediklerimden, zaman içerisinde düşündüklerimden, hayallerimden, ideallerimden hatırladıklarım nelerdi  diye durakladım şimdi. Açıkçası evli ve çocuklu olacağımı düşünürdüm ama ne eşimi ne de çocuklarımı düşünmezdim. "Evli ve muhtemelen çocuklu olurum" ile başlayan klasik cümlenin ardından gelenleri düşünüyorum. Mesela otuz yaşındaki halimi hayal ettiğimi hatırlamıyorum. Sanki otuz yaşında olmak hepten yaşlı başlı bi kadın olmak. Oohooo belki o günleri göremem bile demişimdir de. Farkettim ki evlendikten sonra böyle şeyleri pek düşünmemişim, ne de çabuk geçmiş yıllar.
Doğup büyüdüğüm, okuduğum İstanbul'umdan farklı bir yerde anne olacağım aklıma gelmemişti. Hayallerimde ve ideallerimde İstanbul dışında pek çok yere gitmek vardı özellikle de Doğu'ya.  Harita üzerinde gezdiğim yerlere sırtımda çantam, yanımda hayallerime ortak ettiğim, sağolsun hiç de yine uçtun sen de demeyen Betüşüm, kulağımda doğunun enfes tınılarıyla gitmeyi düşünürdüm. Sonra Güney'e... En Güney'ine dünyanın... Bunların yanında, Amerika'da yaşamayı geçtim, gezmeye geldiğimi bile hayal ettiğimi hatırlamıyorum. İngiltere vardı mesela ama yok Amerika kardeşimin alanındaydı. Onun bir süre yaşadığı Ürdün de benim... Gerçi doğu, batı, güney, kuzey kime göreyse... Mesela kendi valizimden önce sürprizlere karşı önlemli çocukların valizlerini hazırlayacağım hiç aklıma gelmezdi. En sonunda dönüp dolaşıp İstanbul'uma gelmek vardı o zamanki aklımdaki geleceğimde. Hee evlenince de karşıda oturmak. İronik... Boğazın ötesinde değil, okyanusun ötesindeyim şimdi... Hoş bir yandan da. Ne de olsa macera olsun bana, severim sürprizleri. Böyle de biriyim işte...

Pek derinlere gittim. Çok şükür iyi mi oldu, olmasaydı nasıl olurdu bilemiyorum ama gerçekleştiğini farkettiğim hayallerim de var epeyce. Şükür onlara Rabbim'in yüceliği kadar. Ve hamdolsun olmayanlara da... Hikmet incecik bir perde neticede aslolan. O nedenle gelene de sonsuz şükür, gelmeyene de... Ah ama şu hayalimi bi gün gerçekleştirebilir miyim çok merak ediyorum. İstanbul'daydı o zamanki yeri zihnimde, ama şimdi farketmez dünyanın neresinde olacağı. Bir Hanımefendi Enstitüsü kurmak. İçeriğini, taslağını düşünmüştüm. Hatta binaları da dayım yapacaktı hayalimde. En iyi ona anlatabilirdim neyi nasıl istediğimi. Kuzenim Sinan da mimarlığı kazandığına göre, baba-oğul çizer, yaparlardı hayalimde. O vakitler yaptığım planlamaya göre 2007 yılında kurulmuş olmalıydı enstitü... Hoş... 2007'de evlendim ve evimin hanımı oldum... Ben henüz bu hayalimi gerçekleştiremedim ama yanına bir hayal daha ekledim. Bir de Beyefendi Enstitüsü kurmak... Evet... O da şart... Hanımlarınkinin ismi hazır, ama beylerinkinin ismini düşünmedim henüz. Bu yazı uzar gider böyle... İki tane dünya tatlısı yeğenimin olacağını hiç hayal etmemiştim mesela. Onların varlığının verdiği mutluluğu, o gitmeler, gezmeler verebilir miydi bana... Asla bilemeyeceğim ama tahmin ediyorum...

Kurduğum hayallerden uzak olup olmadığımı bilmediğim bir yıla daha başladığım şu günlerde geçmişi anıp duruyorum. Düşünmek için, tazelenmek için, unuttuklarımdan hatırlanmaya değer olanların tozunu silmek, biraz daha anlamlandırmak için zamanı. Yıldönümlerini anmak biraz da bunun için güzeldir bana. Kutlamak illa zil takıp oynamak ya da kabarık bir fişle eve dönmek değil. Mesela doğumgünleri; ya hu dünyaya insan olarak gönderildiğin gün. Yokluktan varlığa adım attığın gün. İnsan olmanın yüce vasıflarını ne kadar taşıyabiliyoruz, orası ayrı bir husus olmakla beraber istisnasız, Allah'ın en güzel isimlerinin bir aynası olabilecek kapasiteye sahip bir donanımla kucağa verilen bebek olduğumuz gün. Bir damlacık atık suyken, cennet kokusuyla mucizevi bir şekilde var edildiğimiz bir gün. Varlık alemindeki günlerimizin ilki ve en temizi, safı, en özeli. Festivaller düzenlenmesin tamam, ben de kim oluyorum ki zaten ama dile çok kolay gelen, hatta klişeleştiğinden belki de anlamını, derinliğini  pek de düşünemediğimiz bir cümledir "iyi ki doğdun". Şahsen yanına ekliyorum "şükür ki doğdun, şükür ki benim eşim/ dostum/annem/ babam/ yavrum/ arkadaşım/ kardeşim/ komşum ... oldun." Elmalılı Hamdi Yazır'ın fevkalade bir duasında var ya hani, "..Ben yoktum, var ettin, varlığından haberdar ettin..."bunu düşünmek için bir bahane, bir fırsat bize doğum günleri. Akabinde de şunları dilemek için; "İnayetine sığındım, kapına geldim, kulluk edmedim affına geldim. Şaşırtma beni doğruyu söylet, neş’eni duyur hakikati öğret." Ve farkına varmak için; "Sen duyurmazsan ben duyamam. Sen söyletmezsen ben söyleyemem. Sen sevdirmezsen ben sevemem..."lerin ve böylece başlayan ardı arkası gözyaşıyla karışık gülümseme olan hayatı, gelenleri, geçenleri anmak için. Kuş gibi hafiflemek için kimine. Kimisi için de sırtındaki yüklere rağmen dik durup, güçlü bir adım daha atabilmek için. Bilmiyorum, ben doğumun her türlüsünü kutluyorum kendi çapımda. Keşke daha vefalı olsam da hayatımda iz bırakan her güzelliğin doğduğu gün için mutlu olduğumu duyurabilsem. Dedim ya hiç olmazsa bir bahane bu günler, dileyene, yapabilene, hala fırsatımız varken...

Hoş bir şey daha olduğunu farkettim şimdi. Bir iki gün önce 30 Gün ismini görünce tıkladım bu parçayı dinlemek için. Hani artık yaşımı soranlara şöyle usturuplu bir edayla "otuz" deyiveriyorum da sonra bir film sahnesindeki gibi her şey birden ağır çekime geçiyor bir süreliğine ya artık, algıda seçicilik bu olsa gerek. Sonra anladım ki Ramazan hakkında yazılmış, pek hoş, içten söylenmiş, bu versiyonundaki görüntüler de hoşuma gitti, pencere açık dinleyin, üşüyün azıcık. Daldım gittim öylece. Kendimle 30 yaş şarkımız olsun. "We should change, life is short.." 30 gün gibi geçen 30 yıl... Bugün doğan varsa da bu yazıyı okuyan, "iyi ki varsınız, şükür ki. Hatırlatayım ki çok kıymetlisiniz, eğer hala birileri söylemediyse..."


Hoşça bakın zatınıza...
Vesselam.

























4 Yorum:

  • nnbaLo dedi ki...

    İyi ki doğmuşsun,iyi ki tanıştırılmışız...Aynı burçtanız.

    ben 30 olurken zannettim ki herşey farklılaşacak.Yoo sanıldığı kadar derinden vurmuyormuş meğer insanı; paniğe gerek yokmuş :)

    Sevgiler...

  • Unknown dedi ki...

    Rabbim ömrünüze bereket katsın..
    her doğum günümde bende böyle derinlere dalarım..:)
    geçen yılların hesabını yapmaya çalışınca, bir yandan şükrederim ama öte yandan 'yaş' lanmayı kendime pek yakıştıramam ben aslında, yani sizdeki olgunluk bende pek yok:)

  • Demlikalem dedi ki...

    Sevgili Nihan, gunler gectikce sana hak veriyorum. Yasasin 30 yas :)

  • Demlikalem dedi ki...

    Amin, tesekkurler ve hepimize ins. Estagfurulllah, bendeki olgunuktan ziyade cahil cesareti biraz :) Sevgiler

Yorum Gönder

 

©Copyright 2011 Demlikalem | ...