BAHAR GELMİŞ...

Perşembe, Mart 1 4 Yorum


Bahar gelmiş diyorlar.
Gündüzler uzadı burada da çok şükür.
Hem de çok hızlı uzadı son bir ay içinde.
Sabahleyin güneşe uyanmak benim için tarifsiz bir mutluluk. 
Hala kış mevimindeyiz ama en azından geceye uyanmıyoruz sabahları. 
Kızım biraz zor alışmıştı bu sabah ama hala gece, gece ama aydınlık kavramlarına. Biz de öyle. 
Ağustos'ta uyku vakti deyince "ama daha karanlık olmadı" diyordu. 
Ben de "akşam oldu ama yıldızlar ve ay sonra gelecekmiş" diyordum.
Blindları sıkıca örtüp, ışık gelmesin diye de çeşitli önlemler alıp uyuyorduk.
Ekim sonrasında da sabah uyandığında "ama hala aydınlık olmamış" diyordu.
"Sabah oldu ama güneş sonra gelecekmiş" diyordum, güneşi bekliyorduk. 
Saat daha 4pm bile olmadan hava kararınca da çocukların akşam yemeğini yedirip uyutmam gerekiyormuş gibi hissediyordum. 
Bi ara bizim tatlı canavarları akşam 7'de uyutmaya çalışıyordum, Allahım ne çılgınlık!
7'de uyuyan çocuk duydum ama onlar bizim korsanlar sınıfından değildir muhtemelen.
Alışma sürecinde ben de zorlandım. 
Sonra dedim, burada güneşi unut, saate göre hareket et. 
Öyle öyle, alıştık biraz düzenimizi oturtabildik çok şükür. 
Yılbaşı tatilini bahane edip, bir ay kadar buralardan uzaklaştık. 
-Sanki güneş enerjisiyle çalışıyorum da- biraz enerji depolayıp döndük. 
Önce Texas'ta gökyüzünün ferahlığını hatırladım.

"Allahım dünya hala aynıymış!" dedim -ne demektir bu tam idrak edememekle ve kendi içimde hala bu cümleyi sorgulamakla beraber-. 
Havalar hep çok günlük güneşlik değildi, serindi ama göğe bakarak gezdim. 
Akvaryumdan okyanusa salınmış balık gibiydim.
Bir hafta sonrasında JFK havaalanında alınmayı beklerken, tam da güneş alan kısımda, tam da güneşin önünde durduk rüzgara karşı. 
Beklemek öyle tatlıydı ki iki çocuk ve valizlere rağmen. 
Gündüzdü ve güneş vardı ve gök yukarıdaydı. 
O anki heyecanımı şimdi dün gibi hatırlıyorum, içim pır pır ediyor yine sanki.
Belki de o zaman hasta oldu çocuklar, bilemiyorum. 





Sonrasında Masal Cafe'ye -bilenler bilir- kahvaltı için gittiğimizde kendimi tekrar medeniyete karışmış hissettim de "aa dedim ben de topluma karıştım nihayetinde, Allahım çok şükür." 
Eşim bizden bir hafta sonra geldiğinde, iyi ki evde olmadığımı yoksa depresyona girebileceğimi söyledi - sanki depresyondan çıkmışlığım vardı da, azıcık farketseydi şaşardım- ya da -ne münasebet, ben habire depresyona giren biri miyim ki!- Herhalükarda bu cümleyi kurduğuna pişman bir koca tablosu!.. Neyse...
Havalar gündüz dahi olsa kapalı olduğundan gece mi gündüz mü zaten farkedilmiyordu epeydir. 
Her yer kar olduğu için ve de genelde kar yağdığı için, sokak lambalarının altında zaten zifiri karanlığı göremiyorduk gece. 
Gündüzler beyaz, harikulade beyaz ama kar yağmıyorsa gök griyse, o zaman gündüz mü gece mi farketmiyordu. 
Demek ki en kısa gündüzlerin yaşandığı dönemde Allah nasib etti de Texas, New York, Boston, Connecticut dolandık. 
Evi iyice özletti ki Rabbim, gelince şikayet etmedim geceden gündüzden. 
Zaten Alaskalılar da kışları genellikle Hawai'ye giderlermiş. 
Uçak biletleri de ucuz oluyormuş oralara belli dönemlerde. 

Burada kışı yaşayınca, aklın yolu birdir dedim, ne diyim. 
Yazın 19 saat gündüz olmasından bu kadar rahatsızlık duymamıştım ama...
Öyle oldu ki bazen hep aynı günü yaşıyormuşum gibi oldu kış boyunca. 
Geceyi severdim ben aslında. 
Gecenin serinliğinde ve sessiziliğinde, kısık seste müzik dinlerken bi şeyler yapmak,  -ki muzik hep vardır- bi şeyler okumak, yazmak, çizmek...  
Evet, gecelerin uzun olmasını severdim, sadece bu kadar uzun karanlığa hazırlıklı değildim...
Lafı fazla uzatıp bu cümlelerin bende çağrıştırdıklarını şimdilik kendi karanlıklarımda saklayayım.
Vehasıl, buraya gelmeden önce kurduğum hayalleri, geldikten sonra yaşayarak öğrendiklerimizi, burada bize anlatılanları ve şimdiki halimi düşünüyorum da, dilimden dökülen Ya Melik!
Değil mi  ki el-Melik O. Bütün kainatın tek sahibi ve mutlak hükümdarı...
Gecenin de, gündüzün de sahibi.
Yazın da, kışın da, baharın da yegane biricik sultanı.
Düşen her kar tanesinin de, yağan her damlanın da, havanın, suyun, yerin, göğün var edeni, sahibi.
Hepsini bir hesap üzerine yokluktan çıkarıp, varlığa donatanı.
Merhameti, şefkati, düşen kar tanesinde de görülen, parıl parıl parlayan, gülümseyen güneşte de hissedilen.
Göğün ferahlığını da veren, griliğine de yine rengini veren sahibi.
Gecelerin bereketini ve huzurunu veren, gündüzün neşesini veren maliki.
"Hepsini ibret alasınız diye yarattık." "Durup düşünesiniz diye yarattık." "Hiç akletmez misiniz!" buyuran Rabbim, zıtlıklarla değer- kıymet bildiren, terbiye edenim...
Layıkıyla düşünmeyi, aklımızı kullanmayı, ibret almayı bize kolay eyle...
Noktayı olması gereken yere koymak için gözümüzü açık eyle...
Yoksa anlattıklarımız, düşündüklerimiz şikayetten ötesi olmayan safsatadan ibaret...
Kimi kime şikayet ettiğimizi unuturcasına...


Şimdi yine devran döndü. 
Güneşe doyan günün ardından gelen geceler başladı. 
Bahar gelmiş bi yerlere, öyle diyorlar. 
Buralara da geldi diyeyim o zaman gecenin bahar gibi olanı...
Hoş geldi, bakalım neler getirdi... ve kime kime...
Gecelerimiz de gündüzlerimiz de bahar heyecanı ve canlılığında geçsin ümidiyle...
Vesselam...




































4 Yorum:

  • nnbaLo dedi ki...

    iyi ki karşılaşmış yolumuz; ne güzel yazıyorsunuz; kimi kime şikayet ediyorum demişsiniz; kendi üstümede alınıyorum çok doğru... Siz kışı Hawai' de geçirmeyi düşünüyor musunuz?

  • sevilay dedi ki...

    hale şükretmeli,biz bu sene kar biraz fazla yağdı diye ortalığı birbine kattık sizleri düşünmeden.rabbim kolaylıklar versin inş

  • Demlikalem dedi ki...

    Teşekkür ederim sevgili Nihan, bilmukabele. Biz kış tatili hakkımızı kullandık bu yıl. Siz tatil düşünürseniz buralara haberimiz olsun :) Sevgiler.

  • Demlikalem dedi ki...

    Amin Sevilay, kimine kar kimine sahil. İmtihan dünyası işte. Hawai'de yaşasaydık bu sefer de ah bi kar göremedik doya doya derdim belki... Sevgiler

Yorum Gönder

 

©Copyright 2011 Demlikalem | ...