KIVILCIM II

Salı, Şubat 28 2 Yorum
Ne hikmet anlayamadım, yalnızca olumsuzlukları görmek zihnime batan paslı çivileri çoğalttı. 
Hadiseleri olumsuz görmüş olmakta dahi bir hikmet aramak... Ne ince Allahım..
Merakı giderecek sensin... Zaman ve mekanı değerlendirerek, sebeplere ve sonuçlara bakarak...
Hikmetleri görebilmek için merak perdesini aralamalı mı o zaman...


Ormanlar görünüşte ıssız idi, ama içine girince dil olur şakırdı. Dağ ile konuşmak, ağaçlar ile konuşmak, rüzgar ile konuşmak aslında insanın kendisiyle konuşması demekti. Bazen balta vurulan kuru odunlar hüzünleri, bazen dalları çiçeklenen ağaçlar sevinçleri, bazen uğultulu esen rüzgarlar sancıları dillendirir de kah sizi ağlatır, kah sevindiririler. 
Sırf ormanlar mı dillenen, dillendiren... 

Her harf elifin yeni biçim almış bir halidir. 
Tıpkı öyle, sizin yuvanız da elif'ten meydana gelsin. 
Çocuklarınız diğer harfler gibi şekillensin.
Şu alemin şartlarına ayak uydur ama kendin ol. 
Hani su, girdiği kabın şeklini alır ama özünde aynı kalır ya. 
Bil ki Hak, güneşten daha zahirdir, hak çiğneme, çocuklarını öyle büyüt.
Alemin şartlarına ayak uydururken kendin olabilmek için önce kendini bilmek gerektir.


Bütün insanlar doğru olsaydı, yiğitliğe luzum kalmazdı.
Senin olmayanı araştırma. 
Tecessüs apaçık bir sınavdır. 
Doğruluğun kapısı doğruluktur. 
Yol doğrunun, Hak doğrunun. 
Kim deli olduğunu söylüyorsa elbette akıllıdır.
Doğru düzgün bir deli olmak gerek o halde...


Asalet doğruluktan değil, duruluktan gelir.

Tortulu sular arı duru olur sevgiyle; bulanıklar berraklaşır. 
Ve şifa bulur sevgiden tüm dertler. 
Ölüleri diriltir sevgi, sultanları kul eder. 
İnsan sevgisi her şeyin başıydı. 


Ancak o vakit gönüllere girip, gönüller yaparak Allah'a giden yol bulunabilirdi. 
Bir keresinde, kainattaki varlığın nefesi adedince Allah'a giden yol vardır denildiğini dinlemiştim. Ya da buna benzer bir şeydi...

Hak bir gönül verdi bana

Ha! demeden hayran olur

Bir dem gelir şadan olur

Bir dem gelir giryan olur.
Zahiri manadansa;'buyrun benim.' Hayret de hayranlık da bir makamdır manasında ise;' ne buyurdunuz?'
Hiç unutamayacağım bir tebessüm. 
Sanki sultan ile kulu arasında bir ahit , bir sözleşme gibi.
Unutamadığım bir tebessüme mazhar oldu mu... Ya da o tebessümü çoktan unuttum mu... 

Geri dönüşte yarenlik edelim.
Bana da bir yaren! ... 
O vakit şu dünyada tek başına olmanın, bir merak edenin bile bulunmayışının ne derece dayanılmaz bir dert olduğunu hiç öğrenmiş olmazdım. 

...
Derdi veren, yalnızlığı takdir eden, seni çağırmak isterse elbette çağırır...
Kalbini ferah tut, kimsesizlerin de bir kimsesi vardır. 
Biz bizi terk ettiğimizde, Sen bizi terk etme İlahi!

Amin amin...

Her ne ki arıyorsun, aradığın ancak sensin.
İyinin de, kötünün de fidanı senin içinde büyür.
Her meyvenin içi, kabuğundan yeğdir.


Allah'a dost olursan, Allah da sana dost olur.
Allah'ın dostluğu rahmetiyle, kulun dostluğu taatiyle görünür. 
Allah'ın rahmetinin gelmediği hiç bir an yoktur. 
Kul gelen rahmeti göremiyor diye taatini kesip dostluğu zedelememelidir.
Allah ile olan dostluğu yeniden kazanmanın yollarını öğrenmek için, onu bulmak zorundayım.
Onu bulup kendimle yüzleşmem lazım. 
Allah'tan kaçmak yerine, Allah'a kaçmanın rehberliği için yolunun izini arıyorum.
Eksiğimi tamamlamaya bir ayna istiyorum. 
Bir ayna ki, suretimi değil, suretimin altındakini, gizli beni bana göstersin; 
kimsenin görmediği beni...

Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir. 
Alemin varlığını ancak kul olarak anlayabilirsin.
Allah'a karşı tam kul olmak, varlığa karşı tam hür olmak anlamına gelir.
Gözyaşının da sevincin de kendi içinizde olduğunu bilirsiniz. 
Eşyanın lisanı hakikatin lisanıdır çünkü, hiç yalan söylemez.

Nefes ile gidersen, ruhunun güzelliği cemaline yansır.
Ruhumun güzelleşmesini elbette isterdim ama...
Nefes, nefsi arıtır.
Körlük nankörlüktür.
Murada ermek sabır iledir. 
Ve uyuyan kişinin gördüğü de yaptığı da işe yaramaz.
Uyuyanlardan olma.

Gönlün uyumuyor madem dilin neden uykuda? 


Öfkem o derece kabarıktı ki Fatiha'dan sonra Tebbet suresini okumayı kurdum aklımdan. 
Ben de eğer sinirliysem Tebbetle başlıyorum namaza. Garip...



Yanlış olan, zor olan, hüsrana götüren kulun hata yapması değil, hatada ısrar etmesidir. Allah'ın bir değil, bin tövbe kapısı vardır. 

Teslimiyet, insan ruhuna en ziyade yakışan haldir çünkü. 
 Teslim olma elbette kolay bir karar değildi. 
Teslimiyet, bela yağmurları tufan olup değirmenin yolunu tutunca değirmenin alt taşı kadar sükun içinde olabilmek, o derece vakar göstermek ve tahammül etmekti.

Burada parçalanmış, dağılmış, dökülmüş, her zerrede bir yele savrulmuş, her tarlaya bir harman olmuş ve yeniden derlenip toparlanmış, yeniden ekilmiştim. 
Hoşgörü ve müsamaha benliğimde bir ahlak oldu. 

Özünü tevhide uydur, yüzünü Mevla'ya döndür. Kimseye razını açma, iven davranma, özünü tevhide tapşır... 

Her ne ki vuku bulur, sendendir. 
Yalnız güzellikler değil, çirkinlikler de sendendir. 
Bundan böyle her ne ki hatadır, sebebbini kendinde ara ve haddi aşma.    



Herkese kendi rengindendir ölüm... 
İyi de görünür parlak bir aynada, kötü de. 
Aynada güzeldir güzelse yüz, çirkin yüz de çirkin elbet. 
Ölümden korkup kaçıyorsan eğer, kendi çirkinliğindir seni kaçıran.

Aklın tutsağıdır duygu, akıl da ruhun... Duru bir ırmağı andırır ruh, tertemiz bir bir ırmağı. Maddi düşünceler ve nefse ilişkin arzular da ırmağın üzerini kaplamış bir avuç çerçöp... Eğer bir yana itiverirse aklın eli o çerçöpü, ırmak kendini gösterir, berrak ve duru. Dünya arzuları kaplarsa suyun yüzünü eğer... Eğer hayvani arzular baskın olursa tende... Nefis gülmeye başlar o vakit ve akıl ağlamaya. Aklı hakim ve duyguları mahkum olan kişidir uyanık iken de rüya gören ve kendisine göklerin kapıları açılan..." 

'O'nun muradı benim muradımdır.' 
Allah bir kişinin mürid olmasını istediğinde onun kalbine muradı verir. Bu durumda Allah'ın muradı mürit, müridin muradı O olmak gerektir.

Bana odun yükü denk denk, başkalarına mana katarı hevenk hevenk. 
"Dövene elsiz, sövene dilsiz, herkese gönülsüz gerek" diyordu ama çektiklerimin bu kadarı da haksızlıktı artık. 
Geçmiyor mu akıldan böyle cümleler...

Sevginin insanı abad da ettiğini, berbat da ettiğini anladım. 
Balçık çok olunca fil bile kayar. 



Madde aleminin dört temeli nefislerimizin dört derecesidir. 
Bütün kötülüklerin kaynağı nefs-i emmaremiz ateşe, yaptığımız kötülüklerden sonra kendimizi kınayan nefs-i levvame havaya, iyi ile kötüyü ayırmamızı sağlayan nefs-i mülhimme suya ve bizi kötülüklerden arındıran nefs-i mutmainnemiz toprağa benzer. 
Nefsin hangi surette sana hükmetmeye kalkarsa, o suretin eşiti olan unsuru bedenine tatbik et. 
Nefsin günah olanı işleme arzusundaysa eliyni ateşe değdir, dayanabiliyorsan o günahı da işle. 
Kendini kınamak istersen havaya veya rüzgara karşı oturup düşün. 
Kötülükten iyiliğe geçmek için suyla arın, abdest al.
 Bütün kötülüklerden arındığın vakit bedenin toprak olmaya hazırdır. 
Çünkü ancak varlığımızı toprak ettiğimiz vakit manamızın hakikatine erebiliriz. 

Ahretlik!
Ah bana da bir ahretlik....

Allah diğer insanlardan ziyade insana tecelli ediyordu ve benim de gönül aynama tecelli etmeyi irade buyurmuştu. Lakin be aynamı cilalı ve parlak tutamamış, nasibimden kaçarak paslandırmış, kirlendirmiş, buğulandırmış, bulandırmıştım. 
Pişmanlık  kadar insana yakışan bir hal tanımadım. 
Kaçtığın, terk ettiğin yere geri dönmek....Elveda demediğine dönüp merhaba demek. Çok zordur çok. 
Hikmet, eşyanın hakikatlerin bilip gereği ile iş yapmaktır. 

Meğer oraya dizlerimle bağlanmışım da kalbimle balanmayı bilememişim. 
Ülfetin panzehir olduğunu unutmuş, zehirli yanını görmüşüm. 
Pişmanlığım, bilmezlikten. Değer bilmezlikten, hakikati bimezlikten. 
Bir yiğidin dilinden anlamayanlar arasında kalması, bir güzelin körler içinde bulunması gibiydi halim. 
Bağrı başlı, gözü yaşlı. 
Demek haddi aşmanın tadı hala damağında duruyormuş senin! 
Çünkü yine haddi aşıyorsun! 
Kime azar, ona nazar...
Diken gül bahçesi ile gönlü çeler... Arzu et ama ölçülü olsun. 
"İlahi, gider benden benliği ve doldur içime Sen'liği!"



Toprak olan beden nefis ile yoğruluyor, bedenin iyilikeri kalp sayesinde nefse karşı koyuyor, ruh kalbin açtığı yolda yükseliyor, bu yükseliş bedendeki her türlü sırrın -buna hastalıklar da dahil- kapısını aralıyor, hafada sırrın sırrına erişiliyor ve nihayet ahfa ile sır çözülüyordu. ...Her tavır için de vadiler... sırasıyla aşk, marifet, istiğna, tevhid, hayret, fakr ve fena. 


Dertli ne ağlayıp gezersin burda

Ağlatırsa Mevlam yine güldürür

Nice aşık kondu göçtü buradan

Ağlatırsa Mevlam yine güldürür. 


2 Yorum:

  • Ahu Türkyaşar dedi ki...

    Çok güzel canım. Tüm paylaşımlarını zevkle okuyorum.

  • Demlikalem dedi ki...

    Teşekkürler Sevgili Ahu, bilmukabele :)

Yorum Gönder

 

©Copyright 2011 Demlikalem | ...